SANAT VE BÜYÜ
(Tassili, N’Ajjer, Cezayir) |
İnsanların büyüyle ilişkisini gösteren en eski kalıntılar mağara resimleridir.”Sanat tapınma ve kut toplanmalarının daha doğrusu törenlerin bağrından doğmuştur, önermesi derinlemesine araştırma yapan bilim insanlarınca ortak düşüncedir.” Bu önermeyi önemsiz sayıp görmezden gelenler olabilir. Şöyle ki sanat tıpkı büyü gibi, yeryüzünde büyük bir güç olarak kabul edilebilir bu nedenle uysal, evcil tutulmak istenebilir. Oysa ki reelde, sanatın kökenlerinin incelenmesini küçümsemekle onun ne olduğunu anlama ve böylece tadına varma olanağından yoksun kalırız. Biz böylesi bir durumla karşılaşmamak amacıyla kısa yazımızda "gittikçe çoğalan kanıtların zenginliğine bakarak, sanatın başlangıçta büyü olarak kabul edildiği bir gerçek ama bilinmeyen bir dünyaya egemen olmaya yarayan tılsımlı bir araç olduğu “görüşü bulunmaktadır.
Primitiflerin düşünüş, duyuş ve davranışlarının çoğu zaman bizimkinden farklı oluşu, onların inanç dünyalarını biçimlendirmektedir. İlkel insan doğa karşısındaki mücadelesinde, teknik yetersizliğini ve çaresizliğini din, büyü aynı zamanda din ve büyünün buyruğundaki sanatla gidermek istemiş ve din, büyü, sanat ilişkisi ile evrene ait sırları bir nevi bilim öncesi bilim olarak açıklamaya çalışmıştır.
İnsan, yüksek memelilerin bir sonraki aşaması olan insansı memelerden, ayakta durabildiği ve bunun sonucunda elleri ile ayakları arasındaki iş bölümünü tamamladığından dolayı ayrılır. Ayak parmakları kavrama özelliğini yitirir, el parmakları ise maymunlarda olmayan bir beceriklilik kazanarak artık araç yapabilir. Bu belirleyici adım yepyeni bir yaşama yolu açar insana. Doğayı denetimi altına alabilmek amacıyla kullandığı araçları ile geçimi için gerekli olan şeyleri aramaktan kurtulup, onları üretmeye başlar. Doğayı denetimi altına almaya çalışırken, onun insan isteminin dışında kendi yasalarına göre yönetildiğini anlar.
Çevresinde olup bitenlerin nasıl olduğunu öğrenerek, bu olayları gerçekleştirmek için ne yapması gerektiğini kavrar ve bu nesnel gerekliliği tanıdıkça kendi amaçları doğrultusunda kullanma gücü elde eder. "Öte yandan doğa yasalarını anlayamadığı sürece, çevresindeki dünyayı salt kendi istemini öne sürerek değiştirebileceğini sanır. Büyünün temeli de budur."
Bu açıklama doğrultusunda, tepesi damlayan dar geçitlerden onca sıkıntıdan geçtikten sonra insanlardan uzak zifiri, karanlık bir mağaranın duvarına meşale ışığı ile yapılan alabildiğine canlı bizon resimlerini çizen avcı ressamı yalnız ressam değil, bir büyücü ve aynı zamanda araştırmacı bir bilim öncesi bilim insanı olduğunu çok rahat anlarız. Bu resimler "imgelerin etkisine ilişkin evrensel inanışın, en eski örnekleridir. Başka bir deyişle bu ilkel avcılar, oklarını ve taş baltalarını kullanarak elde ettikleri avların yalnızca resmini yapmakla, gerçek hayvanların da kendi güçlerine boyun eğeceğine inanır." Böyle bir büyü, etkisini avcıya cesaret vererek göster
kladivo na čarodějnice kniha |
Aynı şey bir toplu çalışma ortamında, beraber söylenen ritmik şiir için de geçerlidir. Başlangıçta üretilen madde örneğin ekin çalışırken çıkan sesin nedeni olarak düşünülür. Ürünü artırmak amacıyla ses taklit edilir ve bu sesin oluşturduğu yeni ritme uygun olarak çalışma sürdürülür. Bu şekilde sağlanan düzen de yapılan işin artmasını sağlar ve ürün bakımından verim de yükselir. Verimin artmasına neden olarak, düzeni sağlayan ritmik sesi bir şekilde çıkaran büyücünün yaptığı büyü görülür. Örneklerinin çeşitli kaynaklarda sıkça görebileceğimiz bu gibi büyüsel inanışlar günümüz ilkel kabilelerinde halen sürmektedir. Bazı bayramlarda kabile üyeleri hayvan kılığına girerek, hayvansal davranışlarla kutsal oyunlar oynamaktadır.Onlar da bir bakıma av hayvanlarına karşı güç sağlamış olduklarını düşüneceklerdir. Bunun dışında bazı hayvanlarla akraba olduğunu düşünen inanışlar vardır. Orta Asya'dan göç eden Türkler'e bir dişi kurdun yol gösterdiğine inanılır. İlkel erginleme törenlerinde gencin yeniden doğduğunu, bir kişilik kazandığını simgelemek için kızların cinsel organlarından kan gelmesini sağlamak amacıyla başlayan sünnet olayı, günümüzde bekaretin önem kazandığı ataerkil toplumda erkeğin sünnet olması ile devam etmektedir."Bu inanışların sanatla ilişkisinin az olduğunu düşünmek yanlıştır. Çünkü gerçekte sanatı çeşitli biçimlerde etkileyen bu inanışlardır. Bir çok sanat yapıtının anlamı bu acayip geleneklerde bir önemi olmasından ileri geliyor. Dolayısıyla önemli olan, bir heykelin veya bir resim yapıtının bizim ölçümüze göre güzelliği değil, onun etkililiği başka bir deyişle, istenilen büyüsel etkiyi sağlama olanağıdır.” Bu düşünceden yola çıkarak taşa bir şekil vererek ilk aracı yapan, mağara duvarına resim yapan veya ritmik bir ezgi ile çalışma sürecini düzenleyen, böylece toplu işgücünü artıran ilk örgütleyici için sanatçı ifadesini kullanmamız yanlış olmayacaktır. İlkel toplumdan, daha karmaşık yapılı toplumlara yani sınıflı toplumlara geçildikçe büyü ayrışmaya başlar. Büyücünün görevi sanatçı ve rahip daha sonra da hekim, bilgin ve düşünür arasında paylaşılır. Böylelikle sanat, kendi içerisinde önemli bir ilerleme sağlar ve daha belirgin olarak ortaya çıkmaya başlar. Sanatçı önemli bir yükü üzerinden atarak, kendi yaratıcı kişiliğini hissettirmeye başlar ama günümüz de dahil mevcut olana yeniden şekil verme veya yansılama gibi düşünceler sanatçının kafasından ve ürününden çıkmaz. Yani büyü gücünü sürdürür...
Yorum Yaz