BİR DİRENİŞ HİKAYESİ: ROSA PARKS

 

       İnsan doğar, büyür ve ölür. Kimisi ona bahşedilen hayatı yaşamakla yetinir kimisi çizgilerin dışına çıkıp tarihi değiştirir. Bugün, Tarihi Değiştirenler’deki isim güçlü kadın; Rosa Parks.  

      

       Rosa Parks, 4 Şubat 1913’te Alabama’da gözlerini dünyaya . Asıl adı Rosa Louise McCauley olan Rosa Parks’ın annesi Leona öğretmen, babası James McCauley ise marangozdur. Rosa Parks annesinin mesleğinden ötürü küçük yaşlardan itibaren güzel bir eğitim alarak büyümüştür. Anne ve babasının ayrılığı üzerine bulunmuş olduğu yerden anneannesinin yanına, bir çiftliğe taşınarak hayatını orada sürdürmeye başlamıştır. 11 yaşına kadar annesi tarafından evde eğitim gören Rosa Parks daha sonra liseye başlamış ancak bazı sebeplerden dolayı okulu bırakmak zorunda kalmıştır. 

       1932 yılında  Raymond Parks ile hayatını birleştiren Rosa, Parks soyadını almıştır. Ailevi sebeplerden ötürü okulunu yarıda bırakmak zorunda kalan Rosa Parks eşinin desteği ile eğitimine devam etmiştir. Daha sonra eşinin de aktif üyesi olduğu ‘Renkli İnsanları Geliştirme Ulusal Birliği’ne  (NAACP) üye olmuştur. 

         1950’li yıllarda, insanların ten renklerine göre sınıflandırıldığı ve bunun toplum tarafından benimsenerek kurallara döküldüğü zamanlarda, ırkçılık şehirlerarası otobüslere kadar sıçramış, insanların oturacağı koltuğa kadar tesir etmişti. Otobüsün ön koltukları beyaz tenli insanlara aitken siyahilere arka koltuklara oturma hakkı tanınıyordu. Orta kısımda kalan koltuklarda ise; bir siyahi yalnızca beyaz tenli insanlar ayakta kalmadığı takdirde oturabilir. Bunların yanı sıra, beyaz yolcuların isteği üzerine siyahiler yerinden kaldırılabiliyor ve istedikleri yere oturabiliyordu. Üstelik her yolcu aynı ücreti ödemekteydi. 

       Terzilik yapan Rosa Parks’ın 1955 yılında bir iş çıkışı evine gitmek için Montgomery de Cleveland Avenue otobüsünü kullanması ile tarihi değiştiren direniş başladı ve bu olay birçok kaynakta ‘sivil itaatsizlik’ olarak yerini aldı. Peki, o otobüste neler oldu? 

       Yukarıda belirttiğimiz gibi otobüste bile oturacağınız koltuğu kendiniz değil, ten renginiz belirliyordu. Rosa Parks çok yorgun hissettiği o gün; otobüse binmiş ve koltuklardan birine oturmuştu. Yol devam ediyor ve yolcular da artıyordu. Beyaz tenli bir yolcunun ayakta kalması ile şoför seslenerek oturan siyahi yolcuların kalması gerektiğini belirtmiş ve bunun üzerine Rosa Parks’ın yanında bulunan birkaç siyahi kalkarak yer vermiştir. Ama sorun hala çözülmemişti. Çünkü Rosa Parks, ücretini ödediği ve hakkı olan koltuktan kalkmayı ‘reddetmişti.’. Reddetmek; hayatımızın gittiği yolu değiştiren bir başkaldırıydı aslında. Otobüsteki herkes şaşkın bir şekilde olan biteni izlerken şoför polis memurlarını aramış ve Rosa Parks tutuklanmıştır. Kimisine göre kamu düzeni sağlanmış, kimisine göre ise bir tarih yazılmıştı o gün. 

         Daha sonra üyesi olduğu NAACP’nin de desteği ile tutuksuz yargılanmıştır. Yalnızca bir gecede, kadınların politik konseyi üyesi olan Jo Ann Robinson’a da danışılarak 30 binden fazla el ilanı bastırılmıştır. Yapılacak olan boykotun amacı ‘insani muamele görünceye, siyahilere de şoför olma hakkı tanınıncaya ve otobüslerde ‘ilk gelen oturur’ anlayışı hakim olana dek’ direnmekti. Boykota katılan kimse 381 gün boyunca hiçbir şehir otobüsüne binmemiş, arabası olanlar otobüs bileti ücreti karşılığında ulaşıma destek olmuş ve hatta bazı beyaz insanlar da boykota katılmıştır. İnsanların birlik olmaması, büyük ayaklanmalar doğmasın diye boykota katılanlara şiddet uygulanmıştır. Buna rağmen Rosa Parks ve bir grup aktivist ‘Montgomery Improvment Asocation’ topluluğu kurulmuş ve Martin Luther King bu topluluğun vaizi seçilmiştir. 

        Bu direniş sessiz kalmamış ve 1988 yılında Sivil Haklar Yasası çıkmıştır. Bu yasada siyahilerin de beyazlarla eşit haklara sahip olduğu kabul edilmiştir. Ancak 21. Yüzyılda bile raşizmle karşılaşıyor olmamız o dönemlerde bu yasanın ne kadar iyi uygulandığına dair soru işaretlerine sebep oluyor. 

         Rosa Parks birçok ödüle layık görülmüş ve ömrü boyunca ayrımcılığa karşı direniş gösteren güçlü bir kadın profili sergilemiştir. Bunun yanı sıra Martin Luther King de birtakım ödüller aldı.

          Rosa Parks, 24 Ekim 2005 yılında ABD’de 92 yaşında hayata veda etti. 

           Bu konuda üstüne söylenecek, oturup saatlerce konuşulacak çok şey var ancak ben her izleyişimde kalbimde hissettiğim Martin Luther King’in bir sözü ile özetlemek iztiyorum;

    

              ‘Bir hayalim var: Gün gelecek dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.’

 

                 Evlatlarımıza savaş tekniklerini, silah kullanmayı, bombalamayı ve ayrımcılığı öğretmek yerine insanlığı, bilimi, barışı öğreteceğimiz bir dünya özlemiyle. 

 

 

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.